H.Merkezi: 24-28 Kasım 2016 tarihlerinde Aliboğazı’nda ölümsüzleşen 12’ler şahsında son süreçte Dersim’de şehit düşen gerillalar anısına 1 Haziran 2017 (Perşembe) tarihinde TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları tarafından, Aliboğazı/Bozan yaylaları mıntıkasındaki Çakmaklı tepesinde konumlanan düşman gücüne yönelik mayınlı sabotaj eylemi gerçekleştirildiği açıklandı. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklamayı yayınlıyoruz.
“1 HAZİRAN BOZAN SABOTAJ EYLEMİ!
Sabotaj eylemi, düşmanın bölgeye yönelik araziyi denetim altına alma ve gerilla gücünün hareketini sınırlama amacına yönelik darbe vurma hedefiyle gerçekleştirildi. TİKKO’nun bir timi tarafından düşmanın araziye çıkan bir gücü denetim altına alındıktan sonra, uzun bir keşif ve planlama çalışması gerçekleştirildi. Düşman güçlerinin mevzilendikleri ve hareket ettikleri noktalar tespit edildikten sonra, uygun bir zamanda bu noktalara mayınlar yerleştirildi.
TİKKO timinin yerleştirdiği mayınlardan bir tanesi, düşmanın bu mıntıkaya yönelik araziyi denetim altına alma ve gerilla güçlerinin hareketini izleme ve kısıtlama amacıyla araziye yerleştirdiği kaya kamufleli kamera sisteminin içine yerleştirildi. Bu kamera sistemi TİKKO timi tarafından, düşmanı keşif ve araziyi tarama faaliyetinde fark edilip, ele geçirilmiştir. Bu kamera sitemi TİKKO timi tarafından sökülüp, kaya kamuflesinin içine; yine düşmandan elde edilmiş olan; 1 adet 60 mm’lik havan mermisi, 2 bomba atar mermisi, 2 doçka mermisi, 1 adet doçka mermi çekirdeği, 24-28 Kasım Aliboğazı düşman operasyonlarında şehit düşen 3 TİKKO savaşçısına ait 3 adet kleş mermisi ve bol miktarda parça tesirli materyalle birlikte toplamda 10 kg’lık bir mayın elde edilmiştir. Bu kaya kamufleli mayın düşmanın geldiği noktaya yerleştirilmiştir.
Yakın bir noktada ise yine daha önceden yapılmış 12 kg’lık bir başka mayın daha yerleştirilmiştir.
TİKKO timi, 1 Haziran sabah keşif saatinde (4.30-5.00) düşman hareketliliğini fark ettikten sonra, bu gücü denetimleri altına almışlardır. 15 kişiden (1 Tim) oluşan düşman gücü sabah saat 7.00’de ilk mayının yerleştirildiği noktada konumlanmıştır. Bu gücün komutanı olduğu gözlemlenen (tahminen subay) düşman unsuru, daha önceden yerleştirilen kaya görünümlü mayına yarım metre yaklaştığı ve diğer düşman unsurlarının yakın mesafede konumlandığı anda; mayın uzaktan kumandayla saat 7.30’da patlatılmıştır.
Mayının patlamasıyla birlikte, başta yakın mesafede olan düşman unsuru olmak üzere düşmandan ölen ve yaralananlar olduğu gözlemlenmiştir. Bu patlamayla birlikte düşman paniklemiş, yakın çevresini ferdi silahlar ve bomba atarlarla taramıştır. Kısa bir süre sonra araziye, Amutka karakolundan havan atışları yapılmaya başlanmıştır. Düşman ilk saldırının şokunu üzerinden attıktan sonra, saat 9.00 civarında arazi üzerinde keşif uçağı uçurmaya başlamış ve aldığı darbeyi netleştirmeye çalışmıştır. Aynı sıralarda düşman bu kez Akirek karakolu, saldırıya uğradığı ve darbe yediği tepeye yakın bir noktaya tank çıkarmıştır.
Bu esnada düşman hareketliliğini gözlemleyen TİKKO timi, ikinci mayının olduğu noktadaki düşman hareketliliğini fark etmiş ve ikinci mayını da uzaktan kumandayla patlatmıştır. Saat 11.30’da gerçekleştirilen bu saldırıda ise yakın mesafede bulunan (1 metre) 2 düşman askerinin savaş dışı kaldığı, bir kaçının yaralandığı gözlemlenmiştir. Bu saldırıyla birlikte bir kez daha panikleyen düşman gücü, yine çevresini rastgele taramış ve tankla etrafını vurmuştur. Bu patlamadan kısa bir süre sonra düşman ölü ve yaralılarını helikopterle alarak tepeyi hızla terk etmiştir. Saat 15.00’de ise düşman araziyi tamamen terk etmiş ve gerillanın denetimine bırakarak, gücünü Akirek karakoluna çekmiştir.
Sonuç olarak TİKKO gerillalarının gerçekleştirdiği bu sabotaj eyleminde, düşmanın net olarak gözle görülen 3’ü ölü, 1 tanesi yaralı olmak üzere toplamda 4 düşman unsuru savaş dışı bırakılmıştır. Yaralı sayısının daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
Eylemin en önemli yanı, TİKKO gerillalarının düşmandan aldıklarını düşmana iade etmeleri olmuştur. Düşmanın gerilla güçlerine karşı gerçekleştirdiği saldırılarda kullanılan askeri mühimmat derlenip toplanmış ve kendisine iade edilmiştir.
Bozan Yaylası sabotaj eylemi Halk Savaşı’nın basit ama etkili yönteminin devreye sokulmasıyla gerçekleştirilmiştir. MKE Fabrikasında imal edilen cephane, halk savaşının mantığına uygun olarak düşmana geri iade edilmiştir. Öte yandan düşmana iade edilen mayının içinde 24-28 Kasım 2016 tarihlerinde Aliboğaz’da şehit düşen 3 TİKKO savaşçısına ait birer merminin de olması, şehit yş’ların hesabının da sorulması olarak anlaşılmalıdır.
Düşmanın eylemden sonra yaptığı açıklamaya göre, Akirek karakoluna bağlı hareket halindeki bir birliğin saldırıya uğradığı ve bir astsubayın yaralandığıdır. Bu bilgi kesin olarak doğru değildir. Sabotaj eylemini gerçekleştiren TİKKO timinin net olarak gördüğü biri rütbeli olmak üzere, toplamda 3 askerin öldüğü, 1 askerin yaralanarak savaş dışı kaldığıdır. 1 rütbeli ilk mayına yarım metre mesafede hedef olmuş, 2 asker ise ikinci mayına bir metre mesafede hedef olmuş ve ölmüştür. Düşman panik halinde asker cenazelerini sürükleyerek sırtın arkasına, kendilerince güvenli yere çekmiştir.
Bu sabotaj eylemi; 24-28 Kasım 2016 tarihinde Dersim/Aliboğaz’da şehit düşen 12 TKP/ML TİKKO gerillasının anıları şahsında son süreçte Dersim’de şehit düşen gerillaların anısına gerçekleştirilmiştir.
Şehitlerin hesabını sorduk, soracağız!
Yaşasın halk savaşı!
TKP/ML TİKKO
DERSİM BÖLGE KOMUTANLIĞI
Haziran 2017″
Kaynak: http://www.mlmpartizan1.net/tkpml-tikkodan-1-haziran-bozan-sabotaj-eylemi-aciklamasi.html
Özgür Halkın Sesi
Tuesday, July 4, 2017
Adalet Yürüyüşü: Mesele Steril Kalmak mı, Devrimci Siyaset mi?
CHP'nin başlattığı Adalet Yürüyüşü'ne dair Devrimci Komünarlar Partisinin açıklamasını aynı şekilde yayınlıyoruz.
Adalet Yürüyüşü: Mesele Steril Kalmak mı, Devrimci Siyaset mi?
AKP-IŞİD faşizmine karşı büyük bir öfke birikmiştir. Burjuva muhalefet bu öfkeyi sömürmek, kendi potasına aktarmak ve düzen sınırlarında tutmak için sokaktadır. CHP’nin sokakta biriken öfkeyi kontrolde tutmaya çalışacağı, gelişecek kitle hareketi adalet talebiyle başlayıp kapitalist sistemin sinir uçlarına dokunmaya başladığında, bir yerden sonra hareketi dağıtmaya çalışacağı ve sokağı boşaltmayı hedefleyeceği vb. tüm kaygılarımız yerindedir, doğrudur. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, yakın tarih, 16 Nisan referandum sonrası yaşananlar ortadadır. Ancak tarihsel birçok deneyimle de sabittir ki, bir eylemi başlatmak kolaydır. Bir temsilci, “adalet” yazan bir pankartla sokağa çıkar ve eylem başlar. Bu talep işçi sınıfı ve ezilen halkların talebi haline geldiğinde ise artık o eylem ne başlatanla sınırlıdır ne de başlama koşulları ve dinamikleriyle. Adalete aç milyonlar ayağa kalkıp bunu gerçekleştirmek istediğinde, milyonların eylemini kimse durduramaz ve durdurmak isteyen de altında kalır. 15 yıllık sahtekar, soyguncu, istismarcı ve zulümkar AKP iktidarına karşı büyük bir öfke birikmiştir ve adalet talebi Türkiye'de milyonların talebidir. Biz soruna buradan yaklaşacağız.
Faşizme karşı mücadelede en küçük gedik, çatlak, çelişki çok önemlidir ve devrimcilik bunları kullanıp kullanamama yeteneğine bağlıdır. Faşizme karşı geniş kitleleri kımıldatan bir adıma devrimciler hiçbir gerekçeyle burun kıvıramaz. Devrimci siyaset, faşizme karşı mücadelenin öncülüğünü yapmaktır. Yine devrimci siyaset, faşizme karşı devrim güçlerinin dışındaki kesimlerin her kıpırtısını, aktif-pasif her sokak eylemini önemsemek, içinden dönüştürerek faşist ablukayı parçalamayı hedeflemektir. Faşizmi yenebilmek için geliştireceğimiz birleşik cepheyi ancak bu temelde yürüteceğimiz bir pratikle örebiliriz. Sokağa çıkıp kavganın başına geçerek hem faşist devlete karşı öfke birikimini patlatacak eylemleri büyütmeli, cepheyi genişletmeliyiz hem de hareketi içeriden dönüştürüp kavgayı keskinleştirerek faşizmle birlikte onun dayandığı kapitalist sistemi hedefe çakmalıyız.
Bilinmez bir hakikati ifşa edercesine, herkes, CHP’nin gerici, devletçi, Kürt düşmanı yanı üzerine; kitle hareketini sisteme yedekleyemediğinde ve hareket büyüyüp düzen dışına taşma dinamikleri gösterdiğinde satacağı üzerine yazıp duruyor. Evet, bu, burjuva bir parti olarak CHP’nin varoluş nedenidir. Biz bunu unutmayacağız. Ve ama, CHP’ye rağmen hareketin büyüme ve onu aşma dinamiklerini de göreceğiz. İşte devrimci politik tutum burada devreye girmektedir. Toplumun ezici bir çoğunluğunun talebi olan adalet için, devrimciler, en önde ve kimseden izin veya davetiye beklemeden sokağa çıkmalı, sokağı örgütlemelidir.
Adalet talebi, bugün özgürlük talebini çığlık çığlığa yükselten işçi ve emekçilerin, Kürt halkının, ezilen mezhep olarak Alevilerin, kadınların ve gençlerin etrafında toplanabileceği can alıcı bir taleptir. Bu noktadan sonra, bu talebin içini kimin nasıl dolduracağı belirleyicidir. Devrimciler adalet isteğini, onbinlerce siyasi tutsağın özgürlüğü, OHAL uygulamalarının tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması, tüm baskı, işkence ve devlet terörüne karşı özgürlüklerin kazanılması hedefiyle birleştirmelidir.
AKP ve yedek lastiği olarak işlev gören MHP, faşist devletin kurumsallaşmasını sağlayacak saldırı konseptinden vazgeçmeyecektir. Son derece hesaplı, planlı ve adım adım kontrollü bir şekilde, topyekün diktatörlük inşa ediliyor. Faşizme bu fırsat tanınmamalıdır. Kitlesel olarak büyüyebilecek her muhalif adımı, kimin attığına bakmaksızın kitle hareketini büyüterek faşist devleti yıkma mücadelesine bağlamalıyız. CHP’nin attığı adım nereye varır hiç önemli değil. Birileri bir yerlerde durabilir. Devrimciler artık hiç bir yerde duramaz, faşist diktayı yıkıncaya kadar gitmek zorundadır. Yoksa zaten faşizm onları topyekün imha edecektir. Bugünün acil görevi, burjuva muhalefetin başlatmış olduğu adalet yürüyüşü üzerinden gelişebilecek dalgayı büyütmek, tüm antifaşist derecikleri birleştirmek ve faşist diktatörlüğü yerle bir edecek büyük bir mücadele ırmağına dönüştürmektir.
26 Haziran 2017
DEVRİMCİ KOMÜNARLAR PARTİSİ
Thursday, April 20, 2017
MUSTAFA KARASU - Kapitalist moderniteye doğru meydan okumak
Kapitalist moderniteye meydan okuma konferansının üçüncüsü gerçekleşti. Önder Apo’nun kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite kuramını ortaya koyması bugün daha önemli hale gelmiştir. Kapitalist modernite bugün her alanda bir çözümsüzlüğü ve çıkmazı yaşamaktadır. Kapitalist modernitenin en ideolojik ve rafine temsilcileri olan sosyal demokratlar ve liberallerin her yerde iktidardan düşmeleri ve sert tedbirleri öngören sağ siyasi güçlerin iktidara gelmeleri, kapitalist modernitenin çıkmazda olduğunun kanıtıdır. Kapitalist modernitenin çıkmazı ne dönemseldir ne de kapitalist moderniteyle sınırlıdır. Sınıflı, sömürülü, devletli sistemin son temsilcisi olan kapitalist modernite şahsında tüm sınıflı, sömürücü, devletçi sistemin çıkmazı söz konusudur. Sömürücü sistem zaten bin yıllardır toplum üzerinde ağır bir baskı oluşturduğu gibi, toplumsal sorunları ağırlaştırmış, katbekat katmerleştirmiştir. Bugün kapitalist modernite en fazla da toplumsal sorunları ağırlaştırdığı için bir çözümsüzlük ve çıkmaz içindedir. Önder Apo’nun kuramında ise sorunları esas olarak toplumu güç yaparak çözme bulunduğundan, demokratik modernite kuramı tek doğru çözüm olarak alternatif haline gelmiştir.
Demokratik modernitenin alternatif olması artık somut hale gelecektir. Kapitalizm merkezlerinde liberal ve sosyal demokratların iflası sol güçlerin, demokratik modernitenin önünü açmıştır. Halkları ve emekçileri oyalayan sosyal demokratların ve liberallerin dönemi sona ermiştir. Sağ iktidarlar da sorunlara çözüm bulamayacağından, demokratik modernite, yani demokratik sosyalist güçlerin zamanı gelmiştir. Buna halkların zamanı denilmektedir.
Kuşkusuz kapitalizm toplum düşmanlığını en üst düzeye çıkararak kendini zirveye ulaştırırken, aynı zamanda düşüşünü de kaçınılmaz hale getirmiştir. Artık toplum düşmanlığını daha ileriye götüremez. Toplumu her bakımdan isyan eder hale getirmiştir. Kapitalizmin zirveden düşmesi gibi, toplum açısından da dibe vurarak üste doğru çıkma dönemine girilmiştir.
Kapitalist modernite karşısında demokratik modernite kuramının başarılı olması açısından reel sosyalizmin içine düştüğü yanlışlıklara düşülmemesi gerekir. Kapitalist moderniteyi tarihselliği içinde tanımak gerektiği gibi, demokratik modernitenin de tarihselliği içinde tanınması gerekir. Ancak o zaman gerçek anlamda alternatif olunur. Demokratik modernite ilkel komünal toplum denilen neolitik topluma dayanır. Ancak klasik marksizmin belirttiği gibi neolitik toplum devletçi sistemin ortaya çıkmasıyla ortadan kalkmış değildir. Neolitik toplumla başlayan demokratik uygarlık, devletçi uygarlığın varlık koşullarında da ona paralel olarak var olmuştur. Kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasına kadar toplumculuk ve toplumsal değerler insanlığın yaşamında ağırlıklı yön olarak var olmaya devam etmiştir. Bu açıdan demokratik mücadele kaynaklarını, demokratik sosyalizm temelini sadece kapitalizme karşı mücadele dönemiyle sınırlamak köksüz kalmak gibi bir durum ortaya çıkarır. Devlet ve kapitalizm binlerce yıllık iktidar ve sömürüye dayanıyorken, demokratik modernite de kapitalizme karşı mücadelesini böyle tarihsel kaynaklara dayandırmak ve yürütmek gerekmektedir.
Her çağın hakim ekonomik, toplumsal, kültürel ve sosyal yaşamı o çağın moderniteleri olarak görülür. Moderniteler sadece ekonomik sistemle sınırlı bir tanımlama değildir. Ya da doğrudan bir ekonomik hakimiyet o çağın modernitesini yaratmaz. Kuşkusuz modernite en başta da kendisini ideolojik ve kültürel olarak hakim kılar. Bunları sadece üstyapı olarak ele alıp esas olarak ekonominin belirleyici olacağını söylemek yetersiz kalır. Kuşkusuz ekonomi önemlidir. Ancak çağın modernitesi ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak bütünlüklü kendini hakim kılabilir. Bunun için de ideolojik hakimiyeti yaratmak önemlidir. Bu yaratılmadan bütünlüklü bir modernite ve yaşam sistemi oluşturmak mümkün değildir. Modernitenin ruhu ve harcı olmak, ideolojik ve kültürel etkinlikle mümkündür. Moderniteyi çağın modernitesi yapan ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, ideolojik etkenleri bütünlüklü ele almak çok önemlidir.
Devamını okumak için: http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=lezgin&id=2918#.WPi62zOE0NQ.twitter
kaynak Yeni Özgür Politika
Demokratik modernitenin alternatif olması artık somut hale gelecektir. Kapitalizm merkezlerinde liberal ve sosyal demokratların iflası sol güçlerin, demokratik modernitenin önünü açmıştır. Halkları ve emekçileri oyalayan sosyal demokratların ve liberallerin dönemi sona ermiştir. Sağ iktidarlar da sorunlara çözüm bulamayacağından, demokratik modernite, yani demokratik sosyalist güçlerin zamanı gelmiştir. Buna halkların zamanı denilmektedir.
Kuşkusuz kapitalizm toplum düşmanlığını en üst düzeye çıkararak kendini zirveye ulaştırırken, aynı zamanda düşüşünü de kaçınılmaz hale getirmiştir. Artık toplum düşmanlığını daha ileriye götüremez. Toplumu her bakımdan isyan eder hale getirmiştir. Kapitalizmin zirveden düşmesi gibi, toplum açısından da dibe vurarak üste doğru çıkma dönemine girilmiştir.
Kapitalist modernite karşısında demokratik modernite kuramının başarılı olması açısından reel sosyalizmin içine düştüğü yanlışlıklara düşülmemesi gerekir. Kapitalist moderniteyi tarihselliği içinde tanımak gerektiği gibi, demokratik modernitenin de tarihselliği içinde tanınması gerekir. Ancak o zaman gerçek anlamda alternatif olunur. Demokratik modernite ilkel komünal toplum denilen neolitik topluma dayanır. Ancak klasik marksizmin belirttiği gibi neolitik toplum devletçi sistemin ortaya çıkmasıyla ortadan kalkmış değildir. Neolitik toplumla başlayan demokratik uygarlık, devletçi uygarlığın varlık koşullarında da ona paralel olarak var olmuştur. Kapitalizmin tarih sahnesine çıkmasına kadar toplumculuk ve toplumsal değerler insanlığın yaşamında ağırlıklı yön olarak var olmaya devam etmiştir. Bu açıdan demokratik mücadele kaynaklarını, demokratik sosyalizm temelini sadece kapitalizme karşı mücadele dönemiyle sınırlamak köksüz kalmak gibi bir durum ortaya çıkarır. Devlet ve kapitalizm binlerce yıllık iktidar ve sömürüye dayanıyorken, demokratik modernite de kapitalizme karşı mücadelesini böyle tarihsel kaynaklara dayandırmak ve yürütmek gerekmektedir.
Her çağın hakim ekonomik, toplumsal, kültürel ve sosyal yaşamı o çağın moderniteleri olarak görülür. Moderniteler sadece ekonomik sistemle sınırlı bir tanımlama değildir. Ya da doğrudan bir ekonomik hakimiyet o çağın modernitesini yaratmaz. Kuşkusuz modernite en başta da kendisini ideolojik ve kültürel olarak hakim kılar. Bunları sadece üstyapı olarak ele alıp esas olarak ekonominin belirleyici olacağını söylemek yetersiz kalır. Kuşkusuz ekonomi önemlidir. Ancak çağın modernitesi ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak bütünlüklü kendini hakim kılabilir. Bunun için de ideolojik hakimiyeti yaratmak önemlidir. Bu yaratılmadan bütünlüklü bir modernite ve yaşam sistemi oluşturmak mümkün değildir. Modernitenin ruhu ve harcı olmak, ideolojik ve kültürel etkinlikle mümkündür. Moderniteyi çağın modernitesi yapan ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, ideolojik etkenleri bütünlüklü ele almak çok önemlidir.
Devamını okumak için: http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=lezgin&id=2918#.WPi62zOE0NQ.twitter
kaynak Yeni Özgür Politika
Monday, April 17, 2017
Devrimci Komünarlar: "KAYBEDECEK ZAMAN YOK FAŞİZME KARŞI İLERİ"
Devrimci Komünarlar Partisi, dün gerçekleştirilen anayasa referandumu için yayınladığı bildiride; "Kim nasıl tavır alırsa alsın, Komünarlar yalnızca referandum sonuçlarını değil mevcut iktidarın ve tüm dayanaklarının, gayrimeşru suçlular topluluğu olduğunu ve bunlara karşı savaşacağını ilan eder. Faşizme karşı savaşmak isteyen herkesi özgürlük güçleri saflarına katılmaya çağırır. Tüm devrimci ve anti faşist güçleri faşizme karşı ortak cephede birleşmeye davet eder." diyerek devrimcileri aynı safta buluşmaya yönelik çağrısını yineledi.
Açıklamanını tamamı ise şöyle;
Açıklamanını tamamı ise şöyle;
KAYBEDECEK
ZAMAN YOK FAŞİZME KARŞI İLERİ
AKP,
7 Haziran'dan bugüne, kendisine karşı olan tüm muhalefetin
ensesine silah dayayıp bombalar patlatarak, devlet terörüyle,
kirli ve kanlı diktatörlüğünü sürdürmektedir. Türkiye'de
7 Haziran'dan sonra burjuva anlamda bile meşru bir hükümet,
herhangi bir yasallığa dayanan bir sistem yoktur. Bu gerçeğin
bilincinde olan faşist partinin başı 15 Temmuz darbesinden aldığı
güçle kendi gayri meşru konumunu onaylatmak için referandum
oyununu tezgahlamıştır. Sandıktan ne çıktığından bağımsız
olarak bu referandumun kendisi gayrimeşrudur.
Devlet
terörü eşliğinde hile ve aleni hırsızlıklara rağmen faşist
parti ve şefi referandumdan istediği sonucu alamamıştır. Buna
rağmen zafer ilan edip paramiliter faşist sürülerin sokağa
salınmasını halklarımıza karşı savaş ilanı olarak kabul
eder. Faşist parti 7 Haziran sonrasında yaptığı gibi hileyle ve
hırsızlığa rağmen örtemediği yenilgisini savaşı ve devlet
terörünü yükselterek örtmek isteyecektir.
Bütün
muhalif ve devrimci güçler 7 Haziran sonrası düşülen gafletten
ders almalı ve faşist şefe istediği fırsatı tanımamalıdır.
Türkiye'de bizzat iktidarın kendisi yasalarını tanımıyor. Kim
hangi mantıkla ve neden bizden yasalara ve düzene uymamızı
isteyebilir? Biz yasalara uysak bile Erdoğan kendi yasalarını
tepeliyor. Biz durursak faşizm yürüyecektir. Faşist şef sonuçlar
şaibeliyken zaferini ilan etti yetinmedi, idamı göstererek savaş
ilanını yeniledi.
7
Haziran'dan sonra girilen rehavet ve AKP'ye tanınan zaman ona
katliamlar için verilmiş destek yerine geçmiştir. Bu
referandumdan sonra verilecek her taviz ve tereddütlü tavır faşist
diktatörlüğün pekişmesine hizmet edecektir. Bugünden sonrası
her türlü gaflet çok daha ağır terör ve katliamlara hedef
olmamızı getirecektir. Artık kaybedecek zaman yoktur.
Türkiye'de
işçiler-halklar, tüm demokratik ve devrimci güçler, kadınlar,
aleviler, aydınlar, gençler tehdit altında ve can güvenliğinden
yoksundur. Tüm devrimci ve muhalif güçler halkın güvenliğini
sağlamak, bunun için öz-savunma hazırlıklarına girişmek
zorundadır. Özgürlük güçlerimiz bulunduğu tüm alanlarda
halkımızın direnişinin yanında olacaktır.
Emek,
özgürlük ve halklar düşmanı bu faşist kalkışmanın hedefinde
kendilerine hizmet etmeyen herkes vardır. Aleviler, laik
yurttaşlarımız, Kürtler, ilerici, devrimci tüm kesimler ilk
hedeftekilerdir. Bütün bu kesimler kurban olmak istemiyorlarsa AKP
- IŞİD faşizmine karşı konseyler,
meclisler, komiteler benzeri halk örgütleri kurarak
mücadele etmek zorundadır.
Kim
nasıl tavır alırsa alsın, Komünarlar yalnızca referandum
sonuçlarını değil mevcut iktidarın ve tüm dayanaklarının,
gayrimeşru suçlular topluluğu olduğunu ve bunlara karşı
savaşacağını ilan eder. Faşizme karşı savaşmak isteyen
herkesi özgürlük güçleri saflarına katılmaya çağırır. Tüm
devrimci ve anti faşist güçleri faşizme karşı ortak cephede
birleşmeye davet eder.
Friday, March 31, 2017
Akşam Tahliye, Gece Yarısı Operasyon!
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, FETÖ'ye yönelik soruşturma kapsamında, örgütün medya yapılanması davasında tahliyelerine karar verilen, aralarında Atilla Taş'ın da bulunduğu 7 şüpheli hakkında da gözaltı kararı çıkarıldı. Böylece, yeni soruşturma ve dava kapsamında yapılan itiraz sonucunda tahliyelerine karar verilen 21 gazeteci, bu aşamada serbest bırakılmamış oldu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ''silahlı terör örgütüne üye olma'' iddiasıyla tutuklu yargılanan ve dün tahliyesine karar verilen gazeteciler Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç ve Oğuz Usluer hakkında ''darbe'' soruşturması başlattı. Başsavcılıkça, cezaevi çıkışında gözaltına alınan 6 gazeteci hakkında ''Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek'', Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek'' suçlarından işlem yapılacağı öğrenildi. Şüphelilerin gözaltına alınma gerekçesi olarak, şüpheliler aleyhindeki deliller, atılı suçun özelliği, kaçma şüphesi gösterildi.
8 TANIĞIN TAHLİYE KARARINA İTİRAZ
“FETÖ'nün medya yapılanmasına” yönelik dava kapsamında, duruşma savcısı, aralarında Hanım Büşra Erdal'ın da bulunduğu 8 sanığın tahliye edilmesi kararına itiraz etti.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, “FETÖ'nün medya yapılanmasına” yönelik dava kapsamında, duruşma savcısının, 8 sanığın tahliye edilmesi kararına itirazını kabul etti.
Atilla Taş’a da gözaltı kararı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, ayrıca ‘FETÖ'ye yönelik soruşturma kapsamında, tahliyelerine karar verilen, aralarında Atilla Taş'ın da bulunduğu 7 şüpheli hakkında da gözaltı kararı çıkarıldı.
Tahliyesine karar verilen 21 isim şöyleydi:
Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Ali Akkuş, Atilla Taş, Bayram Kaya, Bünyamin Köseli, Cemal Azmi Kalyoncu, Cihan Acar, Cuma Ulus, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Habip Güler, Halil ibrahim Balta, Hanım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Muhammet Sait Kuloğlu, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç, Yakup Çetin, Yetkin Yıldız.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ''silahlı terör örgütüne üye olma'' iddiasıyla tutuklu yargılanan ve dün tahliyesine karar verilen gazeteciler Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç ve Oğuz Usluer hakkında ''darbe'' soruşturması başlattı. Başsavcılıkça, cezaevi çıkışında gözaltına alınan 6 gazeteci hakkında ''Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek'', Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek'' suçlarından işlem yapılacağı öğrenildi. Şüphelilerin gözaltına alınma gerekçesi olarak, şüpheliler aleyhindeki deliller, atılı suçun özelliği, kaçma şüphesi gösterildi.
8 TANIĞIN TAHLİYE KARARINA İTİRAZ
“FETÖ'nün medya yapılanmasına” yönelik dava kapsamında, duruşma savcısı, aralarında Hanım Büşra Erdal'ın da bulunduğu 8 sanığın tahliye edilmesi kararına itiraz etti.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi, “FETÖ'nün medya yapılanmasına” yönelik dava kapsamında, duruşma savcısının, 8 sanığın tahliye edilmesi kararına itirazını kabul etti.
Atilla Taş’a da gözaltı kararı
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, ayrıca ‘FETÖ'ye yönelik soruşturma kapsamında, tahliyelerine karar verilen, aralarında Atilla Taş'ın da bulunduğu 7 şüpheli hakkında da gözaltı kararı çıkarıldı.
Tahliyesine karar verilen 21 isim şöyleydi:
Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş, Ali Akkuş, Atilla Taş, Bayram Kaya, Bünyamin Köseli, Cemal Azmi Kalyoncu, Cihan Acar, Cuma Ulus, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Habip Güler, Halil ibrahim Balta, Hanım Büşra Erdal, Hüseyin Aydın, Muhammet Sait Kuloğlu, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Oğuz Usluer, Seyid Kılıç, Yakup Çetin, Yetkin Yıldız.
Friday, February 17, 2017
TKP/ML Yerel Örgütlülenmelerin Referandum Tavırları
TKP/ML MK çağrısına yönelik TKP/ML`ye bağlı faaliyet sürdüren alanlardan ve yerel örgütlülüklerden Referanduma yönelik tavırlar açıklanmaya başlandı:
TKP/ML MK : FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜN GİYMEYE ÇALIŞTIĞI YENİ GÖMLEĞİ BAŞKANLIK, HALK OYLAMASI İLE DEĞİL HALKIN MÜCADELESİYLE DURDURULUR!
“Tüm halkımızı, demokratik güçleri, devrimcileri ve tüm ilerici kesimleri sandık ve seçim oyunuyla zaten daraltılmış olan gömleğin şimdi sandığa çekilerek meşrulaştırılmasına karşı DUR diyerek BOYKOT silahını kullanmaya çağırıyoruz. Tüm enerjimizi ve gücümüzü, tüm olanaklarımızı ve mücadele araçlarımızı faşizmle dişle tırnakla kavgaya tutuşacak, ezilenleri doğru rotaya yönlendirecek, gerçeğin ta kendisiyle yüzleşmesini ve onunla baş etmesini ve yönünü bulmasını sağlayacak siyasi bir yönelim doğrultusunda örgütlemeliyiz. Başkanlık referandumuna evet karşıyız, evet bu faşizmin ezilenlere yönelik bir yoğun saldırı sürecinin bir ayağıdır. Ve evet sandık sadece bir aldatmacadır. Sonucu şimdiden belli bir oylamadır. Mecliste yapılan oylama ve uygulanan yöntem şimdi ezilen halk yığınlarına karşı uygulanacaktır. Adı konmamış açık oy gizli sayım yöntemi faşizmin başvurmaktan çekinmeyeceği bir yöntem olacaktır. Bu pespaye oyuna, bu ucuz aldatmacaya, bu halkın anti-faşist enerjisini sandığa gömmeye dur diyelim.” (TKP/ML MK)
İstanbul komitesi, İşçi komitesi, Dkö komitesi, Kadın komitesi, Askeri komite, İşçi-Semt komitesi :
“Nisan ayında yapılacak Referanduma karşı Partimizin merkezi önderliği tarafından belirlenen BOYKOT politikasını en geniş kesimlere ulaştırmak için seferber olacağız. Legal, illegal tüm araç ve yöntemlerimizi belirlenen politikayı hayata geçirmek için seferber edeceğiz. Reformizmle aramıza keskin ve net çizgiler çekecek, kendi gücümüze güvenerek yol yürüyeceğiz.
Bunun ötesinde, yapılan ilanları yok sayacak ve kabul etmeyeceğiz. Kitleleri sandığa mahkum eden, düşmanlarını AKP ile sınırlandıran anlayışlara karşı aktif politik mücadele yürüteceğiz. Her yoldaşımız ve her alanımız sorumluluklarının bilinciyle hareket edecek, görevlerini belirleyecektir. Gün eskimeye yüz tutmuş, devrim iddiasını kaybetmiş, rüyaları tükenmiş, nefesleri daralmışların yarattığı gündemlere değil, sınıf mücadelesinin gündemlerine yoğunlaşma günüdür. Gün Halk Savaşını daha ısrarlı ve daha kararlı bir şekilde büyütme günüdür. Gün şehitlerimizin devrettiği bayrağı leke sürdürmeden taşıma günüdür. Gün partimizin etrafında kenetlenerek yürüme günüdür.”
Erzingan, Dersim, Elazığ Partizan örgütleri :
“An’ın gereklerine uygun stratejik taktikler belirlerken bunun ideolojik politik hattan bağımsız asla değerlendirilemeyeceğini belirtilen açıklamada : “Gelinen süreçte faşizmin karakterinin daha çok kitleler nezninde teşhir olduğunu ve bu yönüyle özellikle T.Kürdistan’ın da devletin yürüttüğü boyutlu savaşın, Kürt ulusuna yönelik imha inkar politikalarına karşı çözümün Halk Savaşında olduğu” belirtildi.
Açıklamada; “Sandık,parlamento,seçim adı altında yürütülen “demokrasicilik” oyununun artık ezilenler cephesinde teşhir edilmeli ve aktif birleşik bir mücadele hattı örülerek iktidarı hedefleyen hareket tarzıyla yol yürümek gerekir”denildi.
TKP/ML MK : FAŞİST DİKTATÖRLÜĞÜN GİYMEYE ÇALIŞTIĞI YENİ GÖMLEĞİ BAŞKANLIK, HALK OYLAMASI İLE DEĞİL HALKIN MÜCADELESİYLE DURDURULUR!
“Tüm halkımızı, demokratik güçleri, devrimcileri ve tüm ilerici kesimleri sandık ve seçim oyunuyla zaten daraltılmış olan gömleğin şimdi sandığa çekilerek meşrulaştırılmasına karşı DUR diyerek BOYKOT silahını kullanmaya çağırıyoruz. Tüm enerjimizi ve gücümüzü, tüm olanaklarımızı ve mücadele araçlarımızı faşizmle dişle tırnakla kavgaya tutuşacak, ezilenleri doğru rotaya yönlendirecek, gerçeğin ta kendisiyle yüzleşmesini ve onunla baş etmesini ve yönünü bulmasını sağlayacak siyasi bir yönelim doğrultusunda örgütlemeliyiz. Başkanlık referandumuna evet karşıyız, evet bu faşizmin ezilenlere yönelik bir yoğun saldırı sürecinin bir ayağıdır. Ve evet sandık sadece bir aldatmacadır. Sonucu şimdiden belli bir oylamadır. Mecliste yapılan oylama ve uygulanan yöntem şimdi ezilen halk yığınlarına karşı uygulanacaktır. Adı konmamış açık oy gizli sayım yöntemi faşizmin başvurmaktan çekinmeyeceği bir yöntem olacaktır. Bu pespaye oyuna, bu ucuz aldatmacaya, bu halkın anti-faşist enerjisini sandığa gömmeye dur diyelim.” (TKP/ML MK)
İstanbul komitesi, İşçi komitesi, Dkö komitesi, Kadın komitesi, Askeri komite, İşçi-Semt komitesi :
“Nisan ayında yapılacak Referanduma karşı Partimizin merkezi önderliği tarafından belirlenen BOYKOT politikasını en geniş kesimlere ulaştırmak için seferber olacağız. Legal, illegal tüm araç ve yöntemlerimizi belirlenen politikayı hayata geçirmek için seferber edeceğiz. Reformizmle aramıza keskin ve net çizgiler çekecek, kendi gücümüze güvenerek yol yürüyeceğiz.
Bunun ötesinde, yapılan ilanları yok sayacak ve kabul etmeyeceğiz. Kitleleri sandığa mahkum eden, düşmanlarını AKP ile sınırlandıran anlayışlara karşı aktif politik mücadele yürüteceğiz. Her yoldaşımız ve her alanımız sorumluluklarının bilinciyle hareket edecek, görevlerini belirleyecektir. Gün eskimeye yüz tutmuş, devrim iddiasını kaybetmiş, rüyaları tükenmiş, nefesleri daralmışların yarattığı gündemlere değil, sınıf mücadelesinin gündemlerine yoğunlaşma günüdür. Gün Halk Savaşını daha ısrarlı ve daha kararlı bir şekilde büyütme günüdür. Gün şehitlerimizin devrettiği bayrağı leke sürdürmeden taşıma günüdür. Gün partimizin etrafında kenetlenerek yürüme günüdür.”
Erzingan, Dersim, Elazığ Partizan örgütleri :
“An’ın gereklerine uygun stratejik taktikler belirlerken bunun ideolojik politik hattan bağımsız asla değerlendirilemeyeceğini belirtilen açıklamada : “Gelinen süreçte faşizmin karakterinin daha çok kitleler nezninde teşhir olduğunu ve bu yönüyle özellikle T.Kürdistan’ın da devletin yürüttüğü boyutlu savaşın, Kürt ulusuna yönelik imha inkar politikalarına karşı çözümün Halk Savaşında olduğu” belirtildi.
Açıklamada; “Sandık,parlamento,seçim adı altında yürütülen “demokrasicilik” oyununun artık ezilenler cephesinde teşhir edilmeli ve aktif birleşik bir mücadele hattı örülerek iktidarı hedefleyen hareket tarzıyla yol yürümek gerekir”denildi.
TKP/ML'ye bağlı Komitelerden açıklama: GYDK HİZBİNE KARŞI TAVRIMIZDIR!
TKP/ML'ye bağlı Komitelerden açıklama: GYDK HİZBİNE KARŞI TAVRIMIZDIR!
GYDK HİZBİNE KARŞI TAVRIMIZDIR!
Yoldaşlar;
Bir süredir partimizde yaşanan sorunlar gelinen aşamada kendini örgütleyen bir hizip faaliyetine dönüşmüş durumdadır. GYDK olarak parti tarihimize geçecek olan bu hizip kalkışmasının temel amacının partimizin irade birliğini parçalamak olduğunu görmek zorundayız. Öncelikle vurgulamamız gereken bu tarz sorun ve olayların sınıf mücadelesinin “ayrılmaz” bir parçası olduğu gerçeğidir. Geçmiş süreçte, partimiz tarihini aynı zamanda “hizipler tarihi” olarak nitelerken yapılan tespitin temel esprisi de burada yatmaktadır. Parti bünyesi ile ilişkilendirilebilecek bütün hizipçi ve ayrıştırıcı hareket tarzları, çapları ve hacimleri ne olursa olsun aynı kanı taşımaktadır. Hizipçi faaliyetin çok çeşitli biçimleri olabilir ancak karakteristik yanı, parti iradesine ve işleyişine aykırı zemindeki sinsi hareket tarzıdır. Meşruiyeti olmayan, parti ve devrim derdi adına onu aşındıran ve bozan küçük hesapları ikame eden bir hareket tarzı tutturması anlaşılırdır. Ancak anlaşılır olan bu duruma seyirci kalınması beklenemez.
Bu durumun sadece bizim partimize özgü olmadığı iyi bilinmelidir. Komünist parti faaliyetinin bu “kaderi”, sınıf mücadelesinin gerçekliğiyle ilgilidir. Sınıflar arası mücadele sürekli bir biçimde yol alırken, bunun proletarya saflarındaki yansıması, o zeminde de süren mücadeleyi tetiklemekte, doğru ve yanlışın ayrışıp kendi mecrasına akması bazen kaçınılmaz bir biçimde yaşanmaktadır.
Bir hareketin saflarından tamamen programatik nedenlerle bireysel veya toplu biçimde ayrılanlar olabileceği gibi, iradesini işleyişe aykırı biçimde partiye dayatma çabası içerisinde olanlar da çıkabilmektedir. Yine, programatik temelli olmayan ve esasta parti önderliğini hedefleyen bir hareket tarzıyla ayrılan kişi ve gruplar olabileceği gibi, bu tutumunu parti iradesine dayatma girişiminde bulunanlara da rastlanabilmektedir. Komünist partisi, bir program ve ilkeler etrafında, “gönüllü birlik” zemininde faaliyet yürüttüğünden, her türlü ayrılma ve safları terk etme olayı, tabii biçimde karşılanmalıdır. Zira sınıf mücadelesinde kendisini ifade etmek isteyen kişilerin doğru çizgide ve doğru bir örgütlenme altında saf tutamayıp yanlış bir tercihe sürüklenmeleri, her ne kadar istenmeyen ve engellenmesi için çaba gösterilmesi gereken bir durumsa da, son tahlilde ve nihayetinde kendi sorunlarıdır.
Ne var ki, ister programatik temelli, isterse de şu veya bu gerekçeyle mevcut yönelim/çizgiyle ilgili olsun, farklı düşünüş sahiplerinin parti işleyişine/ilkelerine aykırı biçimde, iradeyi sakatlama, örgütlenmeyi parçalama, mücadeleyi engelleme yönlü hiçbir eylemi kabul göremez. Değil komünist partisi, hiçbir başka oluşumun böylesi bir girişimi kabul etmesi düşünülemez. Bu her şeyden önce kendi varlığını inkar demektir. Bu konunun bilhassa illegal faaliyet yürüten komünist partisi açısından taşıdığı hassasiyetin derecesi bellidir.
Bugün yaşanan sorunlarımızın öyküsü kuşkusuz bu açıklamamızın konusu değildir. Bu sorgulamayı her partili yoldaş ve her örgütlü yoldaşın yapması gerekmektedir. Anlaşılması gereken nokta, partimizin mevcut sorunlarını hangi anlayışla ele alacağımızdır. Parti tüzüğü ve demokratik merkeziyetçilik ilkesi tam da burada anlam kazanmaktadır. Parti işleyiş ve ilkelerinin yerine örgütsel anarşizmi kendine rehber alan, Bolşevik çalışma tarzı yerine Menşevizm’e sarılan, Partimizin MLM hattından saparak reformizme ve tasfiyeciliğe demirleyen bir hizip gerçekliğidir karşımızda duran.
Kendini GYDK olarak ilan eden ancak çeşitli biçimde figüranlarının ülkemizde temsiliyete soyunduğunu görüyoruz, biliyoruz. Bu tabloya dair sayısız örnek mevcut. Ancak en somut halini Nisan ayında yapılacak olan referanduma yönelik geliştirilen tutumda, işletilen pratik süreçte görmek mümkün. Partimizin merkezi iradesini tanımayan “bağımsız” hareketlerin parti derdi ya aşınmıştır ya da kendi küçük hesaplarının kurbanı haline getirilmiştir. Partimizin iradesine bağlı olan faaliyet alanlarını, olanakları bu pratikte de görüldüğü üzere hizip faaliyetini örgütlemenin parçası haline getirilmiştir. Partimizin mevcut sorunlarını çözmek için değil, bu sorunları daha da derinleştirmek ve gelinen aşamada partimizin irade ve eylem birliğini parçalamayı hedefine koymuş bir hizip faaliyeti yürütülmektedir. Partimizin 45 yıllık savaş pratiğinde, yüzlerce yoldaşımızın kanı pahasına yaratılan bu değerlerimizin hizip faaliyetlerinin örgütlenmesi amacıyla kullanılmasına izin vermeyeceğimiz bilinmelidir.
Şu gerçeklik iyi bilinmeli ve kavranmalıdır: Parti içi demokrasi sınırsız bir olgu değildir. Onun sınırları, merkeziyetçilik çerçevesinde, parti iradesine tabi olmak ile çizilmiştir. Bu, her türlü itiraz, eleştiri, görüş ileri sürme ve tartışma yürütmenin, belli mekanizmaların işletilmesi suretiyle hayata geçirileceği ve faaliyetin gerektirdiği bir düzlem ve sürede kabul göreceği anlamına gelmektedir. Hiç kimse kendi düşüncelerinin komünist partisi çalışmalarını engelleyecek ve parti iradesini sakatlayacak boyut almasını talep etme durumunda değildir. Aksi takdirde tartışma kulübüne dönecek ve kararları sürekli tartışılabilir bir konuma düşecek olan örgütün; ne güç ve güven sağlaması, ne de iradeli bir hareket tarzı tutturması söz konusu olabilir.
Bütün bu unsurları birleştiren ortak zemin, benzeri durumlarda çokça görüldüğü üzere, partiye karşı güven duymamak ve güvensizliği körükleyerek kendine alan açmaktır. Onları kader birliğine sürükleyen, halka, devrime ve partiye karşı işledikleri çeşitli boyutlardaki suçlardır. Özeleştirel bir tutumla tükeniş ve savruluşlarını durdurmaya çalışmak ve yaptıklarının hesabını vermek yerine, dayanışma içerisinde kol kola girerek, partimize karşı yıkıcı bir faaliyet yürütmeyi tercih etmişlerdir.
En zorlu ve “umutsuz” koşullarda dahi olması gereken, parti etrafında kenetlenmek ve gelişme ve güçlenmeyi parti ile birlikte başarmaya çalışmak olmalıdır. İdeolojik gerileme ve yılgınlığa/umutsuzluğa sürüklenenler, her zaman samimi ve dürüst bir tavır gösterememektedir. Hatta bunlar içerisinde partiye ve halka karşı açık yürekli olma tutumunu sergileyenler nispeten daha azdır. Zorlu koşullar, savaş ve çatışmanın yoğunlaştığı anlar, sınıf mücadelesinin alabildiğine keskinleştiği durumlar, her iki manada da saflaşmayı getirir. Bu durumda meydana gelen çatallaşma, safların geçici bir süre zayıflamasına kaçınılmaz olarak yol açabilecektir. Ne var ki ilkelerimiz, parti anlayışımız ve genel siyasi çizgimiz aşındığında, zayıfladığında, teslim alındığında elimizdeki her şeyi kaybetmemiz kaçınılmazdır. Bıçak sırtı bir dönemde gelişmemizin dinamiği olan ilkelerimizi, parti anlayışımızı ve siyasi çizgimizi daha geriye çekmeme duruşu güçlenmeye ve önderleşmeye mahkum olacağımız durumu getirecektir.
Partimizin bir süredir yaşadığı sorunlara parti anlayışımız ve sınıf mücadelesine karşı duyduğumuz sorumlulukla yaklaştık. Parti anlayışında yaşanan uzaklaşma ve kopuşa karşı parti anlayışı doğrultusunda mücadele ettik. Bu duruşumuzdan kaynaklıdır ki GYDK hizbinin ülkedeki temsiline soyunanlar tarafından her türlü yalanla karalama ve itibarsızlaştırma saldırılarına maruz kaldık. Bu tablo karşısında ise faaliyet alanlarımızda partiyi örgütleme ve sınıf mücadelesinin etkin bir parçası olma anlayışını geliştirdik. Yanıtımızı sınıf mücadelesine önderlik edecek sağlam bir örgüt ve sağlam bir parti yaratma anlayışından belirledik. İçimizde patlak veren sorunları bertaraf etme yöntemimizi bu anlayışla çizdik. Komitemize yönelen saldırıları, tek tek yoldaşlarımızın ve faaliyetçilerimizin teşhir edilmesini, partimiz adıyla partimize karşı yönelen güvensizlik yaratma faaliyetinden bağımsız ele almadık. İllegal bir partide faaliyet yürüttüklerini unutanların, her türlü parti sorunumuzu kitleye deşifre etmekte sorun görmeyenlerin komitemizi ve faaliyetçilerimizi hedef tahtasına oturtarak kendilerini meşrulaştırmaya çalışmalarını şaşkınlıkla karşılamadık. Parti anlayışımızı hedefe koymakta kader birliği yapanların yoldaşlarına “düşmanlıkta” yaptıkları kader birliğini hiziplerin şaşmaz yasası olarak bir kez daha ezber ettik.
Yoldaşlar,
Sınıf mücadelesinin omuzlarımıza yüklediği sayısız görevlerin sorumluluğu ile hareket etmemiz gerektiğini kavrayarak bu süreci karşılayacağız. Gemiyi terk edenler bellidir. Adres nettir, saflar berraktır. Partimizin etrafında daha fazla kentlenerek, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirerek bu süreci aşacağımızı unutmadan hareket edeceğiz. Nisan ayında yapılacak Referanduma karşı Partimizin merkezi önderliği tarafından belirlenen BOYKOT politikasını en geniş kesimlere ulaştırmak için seferber olacağız. Legal, illegal tüm araç ve yöntemlerimizi belirlenen politikayı hayata geçirmek için seferber edeceğiz. Reformizmle aramıza keskin ve net çizgiler çekecek, kendi gücümüze güvenerek yol yürüyeceğiz. Bunun ötesinde, yapılan ilanları yok sayacak ve kabul etmeyeceğiz. Kitleleri sandığa mahkum eden, düşmanlarını AKP ile sınırlandıran anlayışlara karşı aktif politik mücadele yürüteceğiz. Her yoldaşımız ve her alanımız sorumluluklarının bilinciyle hareket edecek, görevlerini belirleyecektir. Gün eskimeye yüz tutmuş, devrim iddiasını kaybetmiş, rüyaları tükenmiş, nefesleri daralmışların yarattığı gündemlere değil, sınıf mücadelesinin gündemlerine yoğunlaşma günüdür. Gün Halk Savaşını daha ısrarlı ve daha kararlı bir şekilde büyütme günüdür. Gün şehitlerimizin devrettiği bayrağı leke sürdürmeden taşıma günüdür. Gün partimizin etrafında kenetlenerek yürüme günüdür.
TKP/ML’YE BAĞLI :
İSTANBUL KOMİTESİ
İŞÇİ KOMİTESİ
DKÖ KOMİTESİ
İSTANBUL KADIN KOMİTESİ
İSTANBUL ASKERİ KOMİTE’Sİ
İŞÇİ-SEMT KOMİTESİ
2 Şubat 2017
kaynak: http://ikk-online.org/tkpmlye-bagli-orgutlerden-aciklama-gydk-hizbine-karsi-tavrimizdir.html
GYDK HİZBİNE KARŞI TAVRIMIZDIR!
Yoldaşlar;
Bir süredir partimizde yaşanan sorunlar gelinen aşamada kendini örgütleyen bir hizip faaliyetine dönüşmüş durumdadır. GYDK olarak parti tarihimize geçecek olan bu hizip kalkışmasının temel amacının partimizin irade birliğini parçalamak olduğunu görmek zorundayız. Öncelikle vurgulamamız gereken bu tarz sorun ve olayların sınıf mücadelesinin “ayrılmaz” bir parçası olduğu gerçeğidir. Geçmiş süreçte, partimiz tarihini aynı zamanda “hizipler tarihi” olarak nitelerken yapılan tespitin temel esprisi de burada yatmaktadır. Parti bünyesi ile ilişkilendirilebilecek bütün hizipçi ve ayrıştırıcı hareket tarzları, çapları ve hacimleri ne olursa olsun aynı kanı taşımaktadır. Hizipçi faaliyetin çok çeşitli biçimleri olabilir ancak karakteristik yanı, parti iradesine ve işleyişine aykırı zemindeki sinsi hareket tarzıdır. Meşruiyeti olmayan, parti ve devrim derdi adına onu aşındıran ve bozan küçük hesapları ikame eden bir hareket tarzı tutturması anlaşılırdır. Ancak anlaşılır olan bu duruma seyirci kalınması beklenemez.
Bu durumun sadece bizim partimize özgü olmadığı iyi bilinmelidir. Komünist parti faaliyetinin bu “kaderi”, sınıf mücadelesinin gerçekliğiyle ilgilidir. Sınıflar arası mücadele sürekli bir biçimde yol alırken, bunun proletarya saflarındaki yansıması, o zeminde de süren mücadeleyi tetiklemekte, doğru ve yanlışın ayrışıp kendi mecrasına akması bazen kaçınılmaz bir biçimde yaşanmaktadır.
Bir hareketin saflarından tamamen programatik nedenlerle bireysel veya toplu biçimde ayrılanlar olabileceği gibi, iradesini işleyişe aykırı biçimde partiye dayatma çabası içerisinde olanlar da çıkabilmektedir. Yine, programatik temelli olmayan ve esasta parti önderliğini hedefleyen bir hareket tarzıyla ayrılan kişi ve gruplar olabileceği gibi, bu tutumunu parti iradesine dayatma girişiminde bulunanlara da rastlanabilmektedir. Komünist partisi, bir program ve ilkeler etrafında, “gönüllü birlik” zemininde faaliyet yürüttüğünden, her türlü ayrılma ve safları terk etme olayı, tabii biçimde karşılanmalıdır. Zira sınıf mücadelesinde kendisini ifade etmek isteyen kişilerin doğru çizgide ve doğru bir örgütlenme altında saf tutamayıp yanlış bir tercihe sürüklenmeleri, her ne kadar istenmeyen ve engellenmesi için çaba gösterilmesi gereken bir durumsa da, son tahlilde ve nihayetinde kendi sorunlarıdır.
Ne var ki, ister programatik temelli, isterse de şu veya bu gerekçeyle mevcut yönelim/çizgiyle ilgili olsun, farklı düşünüş sahiplerinin parti işleyişine/ilkelerine aykırı biçimde, iradeyi sakatlama, örgütlenmeyi parçalama, mücadeleyi engelleme yönlü hiçbir eylemi kabul göremez. Değil komünist partisi, hiçbir başka oluşumun böylesi bir girişimi kabul etmesi düşünülemez. Bu her şeyden önce kendi varlığını inkar demektir. Bu konunun bilhassa illegal faaliyet yürüten komünist partisi açısından taşıdığı hassasiyetin derecesi bellidir.
Bugün yaşanan sorunlarımızın öyküsü kuşkusuz bu açıklamamızın konusu değildir. Bu sorgulamayı her partili yoldaş ve her örgütlü yoldaşın yapması gerekmektedir. Anlaşılması gereken nokta, partimizin mevcut sorunlarını hangi anlayışla ele alacağımızdır. Parti tüzüğü ve demokratik merkeziyetçilik ilkesi tam da burada anlam kazanmaktadır. Parti işleyiş ve ilkelerinin yerine örgütsel anarşizmi kendine rehber alan, Bolşevik çalışma tarzı yerine Menşevizm’e sarılan, Partimizin MLM hattından saparak reformizme ve tasfiyeciliğe demirleyen bir hizip gerçekliğidir karşımızda duran.
Kendini GYDK olarak ilan eden ancak çeşitli biçimde figüranlarının ülkemizde temsiliyete soyunduğunu görüyoruz, biliyoruz. Bu tabloya dair sayısız örnek mevcut. Ancak en somut halini Nisan ayında yapılacak olan referanduma yönelik geliştirilen tutumda, işletilen pratik süreçte görmek mümkün. Partimizin merkezi iradesini tanımayan “bağımsız” hareketlerin parti derdi ya aşınmıştır ya da kendi küçük hesaplarının kurbanı haline getirilmiştir. Partimizin iradesine bağlı olan faaliyet alanlarını, olanakları bu pratikte de görüldüğü üzere hizip faaliyetini örgütlemenin parçası haline getirilmiştir. Partimizin mevcut sorunlarını çözmek için değil, bu sorunları daha da derinleştirmek ve gelinen aşamada partimizin irade ve eylem birliğini parçalamayı hedefine koymuş bir hizip faaliyeti yürütülmektedir. Partimizin 45 yıllık savaş pratiğinde, yüzlerce yoldaşımızın kanı pahasına yaratılan bu değerlerimizin hizip faaliyetlerinin örgütlenmesi amacıyla kullanılmasına izin vermeyeceğimiz bilinmelidir.
Şu gerçeklik iyi bilinmeli ve kavranmalıdır: Parti içi demokrasi sınırsız bir olgu değildir. Onun sınırları, merkeziyetçilik çerçevesinde, parti iradesine tabi olmak ile çizilmiştir. Bu, her türlü itiraz, eleştiri, görüş ileri sürme ve tartışma yürütmenin, belli mekanizmaların işletilmesi suretiyle hayata geçirileceği ve faaliyetin gerektirdiği bir düzlem ve sürede kabul göreceği anlamına gelmektedir. Hiç kimse kendi düşüncelerinin komünist partisi çalışmalarını engelleyecek ve parti iradesini sakatlayacak boyut almasını talep etme durumunda değildir. Aksi takdirde tartışma kulübüne dönecek ve kararları sürekli tartışılabilir bir konuma düşecek olan örgütün; ne güç ve güven sağlaması, ne de iradeli bir hareket tarzı tutturması söz konusu olabilir.
Bütün bu unsurları birleştiren ortak zemin, benzeri durumlarda çokça görüldüğü üzere, partiye karşı güven duymamak ve güvensizliği körükleyerek kendine alan açmaktır. Onları kader birliğine sürükleyen, halka, devrime ve partiye karşı işledikleri çeşitli boyutlardaki suçlardır. Özeleştirel bir tutumla tükeniş ve savruluşlarını durdurmaya çalışmak ve yaptıklarının hesabını vermek yerine, dayanışma içerisinde kol kola girerek, partimize karşı yıkıcı bir faaliyet yürütmeyi tercih etmişlerdir.
En zorlu ve “umutsuz” koşullarda dahi olması gereken, parti etrafında kenetlenmek ve gelişme ve güçlenmeyi parti ile birlikte başarmaya çalışmak olmalıdır. İdeolojik gerileme ve yılgınlığa/umutsuzluğa sürüklenenler, her zaman samimi ve dürüst bir tavır gösterememektedir. Hatta bunlar içerisinde partiye ve halka karşı açık yürekli olma tutumunu sergileyenler nispeten daha azdır. Zorlu koşullar, savaş ve çatışmanın yoğunlaştığı anlar, sınıf mücadelesinin alabildiğine keskinleştiği durumlar, her iki manada da saflaşmayı getirir. Bu durumda meydana gelen çatallaşma, safların geçici bir süre zayıflamasına kaçınılmaz olarak yol açabilecektir. Ne var ki ilkelerimiz, parti anlayışımız ve genel siyasi çizgimiz aşındığında, zayıfladığında, teslim alındığında elimizdeki her şeyi kaybetmemiz kaçınılmazdır. Bıçak sırtı bir dönemde gelişmemizin dinamiği olan ilkelerimizi, parti anlayışımızı ve siyasi çizgimizi daha geriye çekmeme duruşu güçlenmeye ve önderleşmeye mahkum olacağımız durumu getirecektir.
Partimizin bir süredir yaşadığı sorunlara parti anlayışımız ve sınıf mücadelesine karşı duyduğumuz sorumlulukla yaklaştık. Parti anlayışında yaşanan uzaklaşma ve kopuşa karşı parti anlayışı doğrultusunda mücadele ettik. Bu duruşumuzdan kaynaklıdır ki GYDK hizbinin ülkedeki temsiline soyunanlar tarafından her türlü yalanla karalama ve itibarsızlaştırma saldırılarına maruz kaldık. Bu tablo karşısında ise faaliyet alanlarımızda partiyi örgütleme ve sınıf mücadelesinin etkin bir parçası olma anlayışını geliştirdik. Yanıtımızı sınıf mücadelesine önderlik edecek sağlam bir örgüt ve sağlam bir parti yaratma anlayışından belirledik. İçimizde patlak veren sorunları bertaraf etme yöntemimizi bu anlayışla çizdik. Komitemize yönelen saldırıları, tek tek yoldaşlarımızın ve faaliyetçilerimizin teşhir edilmesini, partimiz adıyla partimize karşı yönelen güvensizlik yaratma faaliyetinden bağımsız ele almadık. İllegal bir partide faaliyet yürüttüklerini unutanların, her türlü parti sorunumuzu kitleye deşifre etmekte sorun görmeyenlerin komitemizi ve faaliyetçilerimizi hedef tahtasına oturtarak kendilerini meşrulaştırmaya çalışmalarını şaşkınlıkla karşılamadık. Parti anlayışımızı hedefe koymakta kader birliği yapanların yoldaşlarına “düşmanlıkta” yaptıkları kader birliğini hiziplerin şaşmaz yasası olarak bir kez daha ezber ettik.
Yoldaşlar,
Sınıf mücadelesinin omuzlarımıza yüklediği sayısız görevlerin sorumluluğu ile hareket etmemiz gerektiğini kavrayarak bu süreci karşılayacağız. Gemiyi terk edenler bellidir. Adres nettir, saflar berraktır. Partimizin etrafında daha fazla kentlenerek, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirerek bu süreci aşacağımızı unutmadan hareket edeceğiz. Nisan ayında yapılacak Referanduma karşı Partimizin merkezi önderliği tarafından belirlenen BOYKOT politikasını en geniş kesimlere ulaştırmak için seferber olacağız. Legal, illegal tüm araç ve yöntemlerimizi belirlenen politikayı hayata geçirmek için seferber edeceğiz. Reformizmle aramıza keskin ve net çizgiler çekecek, kendi gücümüze güvenerek yol yürüyeceğiz. Bunun ötesinde, yapılan ilanları yok sayacak ve kabul etmeyeceğiz. Kitleleri sandığa mahkum eden, düşmanlarını AKP ile sınırlandıran anlayışlara karşı aktif politik mücadele yürüteceğiz. Her yoldaşımız ve her alanımız sorumluluklarının bilinciyle hareket edecek, görevlerini belirleyecektir. Gün eskimeye yüz tutmuş, devrim iddiasını kaybetmiş, rüyaları tükenmiş, nefesleri daralmışların yarattığı gündemlere değil, sınıf mücadelesinin gündemlerine yoğunlaşma günüdür. Gün Halk Savaşını daha ısrarlı ve daha kararlı bir şekilde büyütme günüdür. Gün şehitlerimizin devrettiği bayrağı leke sürdürmeden taşıma günüdür. Gün partimizin etrafında kenetlenerek yürüme günüdür.
TKP/ML’YE BAĞLI :
İSTANBUL KOMİTESİ
İŞÇİ KOMİTESİ
DKÖ KOMİTESİ
İSTANBUL KADIN KOMİTESİ
İSTANBUL ASKERİ KOMİTE’Sİ
İŞÇİ-SEMT KOMİTESİ
2 Şubat 2017
kaynak: http://ikk-online.org/tkpmlye-bagli-orgutlerden-aciklama-gydk-hizbine-karsi-tavrimizdir.html
Subscribe to:
Comments (Atom)