Köstebek Akademisi'nin düzenlediği panelde konuşan barış akademisyenleri Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy, rejimin hakikatin üzerini kapatmaya çalıştığını belirtti ve ekledi: "Biz ise hakikati gördük ve söyledik. Aslında mesleğimizle de bağlantılı bir şey yaptık."
Köstebek Akademisi tarafından düzenlenen panelde "Üniversitelerde diktatörlüğe karşı mücadele" konusu tartışıldı.
Panele, kısa bir süre cezaevinden tahliye edilen akademisyenler Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy ile FeminAmfi, Genç-Sen, SGDF ve Diren Üniversite temsilcileri konuşmacı olarak katıldı.
İlk olarak Kaya ve Ersoy, katılımcı öğrencileri selamladı, "Öğrencilerimizden de kopartılmıştık. Kendimizi yeniden öğrencilerimizin arasında gibi hissediyoruz" dedi.
Diren Üniversite adına Mert Cangönül ilk sözü aldı. İktidar tarafından bugün uygulanan baskının Cumhuriyet tarihinde çok özel bir yeri olduğuna dikkat çeken Cangönül, "Bu bir sürecin sonucu" dedi, Gezi ayaklanmasından bugüne kadar süreci özetledi.
Suruç katliamını hatırlatan Cangönül, "Bombalı saldırı, doğu ile batı arasında kurulan köprüyü hedefledi" dedi. Üniversite öğrencilerin Gezi'den Suruç'a uzanan süreçteki rolüne dikkat çeken Cangönül, "Üniversite öğrencileri büyük bir potansiyel taşıyor. Bu saldırılar bu potansiyeli de hedefledi" diye konuştu.
Üniversitelerde yaşanan saldırıların altını çizen Cangönül, üniversitelerde çıplak zorun yanı sıra "soruşturma, ceza ve mobbing" şeklindeki çeşitli biçimlerle susturulmak istendiğini söyledi. Yeni anaya tartışmalarına dikkat çeken Cangönül, "Yeni anayasa ile hedeflenen de başkanlık anayasası olacak" dedi.
FeminAmfi'den Kübra Derin, AKP ile birlikte kadına yönelik şiddetin arttığının altını çizdi, "Şiddet arttığı gibi, bu şiddet aklanmaya çalışıldı, cezasız bırakıldı" diye konuştu.
Ensar Vakfı'nda yaşanan çocuklara yönelik cinsel şiddetin faillerinin korunduğunu belirten Derin, üniversitelerde de iktidarın tacizci güvenlik görevlileri ve akademisyenleri koruduğunu vurguladı. Üniversitelerde yaşanan taciz saldırılarından örnek veren Derin, "Rektörler de okulların diktatörleri. Bu diktatörler tacizcileri koruyor. Nasıl ki toplumda diktatörün tacizleri aklama politikası varsa, üniversitelerde de farklı olmuyor" diye konuşuyor. Kadınların seslerini güçlü bir şekilde çıkarmasıyla üniversitelerdeki cinsel şiddetin de görünür olduğunu belirten Kübra Derin, kadınların daha çok bir araya gelmesi gerektiğini vurguladı.
'SARAY'IN KÜRDİSTAN'DAKİ DURUMU ABD'NİN VİETNAM'DAKİ DURUMU GİBİ'
SGDF Eşbaşkanı Oğuz Yüzgeç, iktidarın topyekün saldırdığı bir tarihsel dönemden geçildiğini belirtti, "Bu tarihsel dönem, Türkiye ve Kürdistan'da dengelerin toptan değişeceği bir dönem" dedi. Yüzgeç, şöyle konuştu: "Ezilenlerin elinde Gezi direnişi gibi bir ayaklanma var. O günden sonra bu topraklarda egemenlerin yönetememe krizi derinleşti. Gezi'nin hemen yanında Rojava devrimi boy gösterdi. AKP'nin asla uzlaşamayacağı bir gelişmeydi bu. Rojava devrimi, Osmanlıcılık hayalleri kuran AKP ve Saray rejimini kalbinden vurdu. Ezilenlerin 3. kazanımı; 7 Haziran seçimleridir. Türkiye ve Kürdistan halkları, 7 Haziran'da Saray rejimine karşı birleşti. Saldırılar artıyor. Ancak bu saldırıların, devrimci gelişim çok güçlü olduğu için gerçekleştiğini unutmamak gerekiyor. Ezilenlerin eli güçsüz değil. Saray rejiminin yönetebilmek için elinde tek şey kaldı; çıplak zordur. Türkiye ve Kürdistan'da demokratik devrimci gelişmeyi engellemek için Saray darbe yaptı."
Saray rejiminin Kürdistan'da büyük yenilgiler aldığının altını çizen Yüzgeç, "Tıpkı ABD'nin Vietnam'daki durumu gibi. Girdiler ve çıkamıyorlar. Savaşta çözüm arıyorlardı. Ama kendilerini çözülme noktasına geldiler" dedi.
Yüzgeç, "Türkiye'de de toplumsal bir rıza ile yönettiklerini söylemek mümkün değil. Bir imza metni bile Saray rejimini sallayabiliyor. Toplamda ortada teslim alamadıkları bir tablo var" diye konuştu. Üniversitelerde yaşanan saldırılara dikkat çeken Yüzgeç, "İktidar, Türkiye'de bir devrimci gelişmeyi durdurmanın yolunun gençlik mücadelesinin önüne kesmekten geçtiğini görüyorlar" dedi.
SGDF Eşbaşkanı Yüzgeç, şu önerilerde bulundu: "Birinci; üniversitelerdeki bütün politik mücadelesinin merkezine Saray rejimini ve Erdoğan'ı koymak gerekiyor. İkincisi; eylemde birleşmeye ihtiyacımız var. Bunun yeri de sokaklardır. Üçüncüsü, tüm bileşenlerin ortak mücadelesini örgütlemek gerekiyor. Dördüncüsü; üniversitelerde özsavunmayı geliştirmek gerekiyor. Beşincisi; Saray'ın Kürdistan'da yürüttüğü savaşa ve sömürgeciliğe karşı güçlü bir karşı duruş örgütlemek gerekiyor."
Genç-Sen Temsilcisi Selim Çatal, "Üniversiteler her ne kadar entegre bireyler yetiştirir bir pozisyonda olsa da, tarihsel olarak kendi içinde geliştirdiği devrimci bir durumu da içinde barındırıyor" dedi. Üniversitelerde yaşanan saldırılardan örnekler sıralayan Çatal, "Artık rahatlıkla siyasi çalışma yapabildiğimiz üniversitelerde bile siyaset yasakları ile karşılaştık. Ancak geriye çekilebildiğimiz kadar çekildik. Artık sırtımızı duvara dayadık. Daha fazla geri çekilemeyiz. Birleşik mücadelenin gerekliliği çok açık ve net" dedi.
'ATTIĞIMIZ TAŞ KURBAĞAYI ÜRKÜTTÜ, RAHATLADIK'
İkinci oturumda ilk sözü barış akademisyeni Muzaffer Kaya aldı. Barış İçin Akademisyenler'in bildiri hazırlık sürecini anlatan Kaya, "Metnin dikkat çekici olacağını düşünüyorduk. Çünkü ortalamacı bir metin değildi. Suçluya işaret eden bir metindi. Akademisyen olarak ilk kez bir bildiri metnine imza attım. Bir tepki çeker diye bekliyorduk. Ama bu kadarını beklemiyorduk. Tayyip Erdoğan'ın bizi hedef göstermesiyle Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar büyük bir sivil itaatsizlik eylemi gerçekleşti. Attığımız taşın kurbağayı ürküttüğünü hissettikten sonra kendimizi rahatlamış hissettik" diye konuştu. Savaşa karşı barış sesini yükselttiklerini söyleyen Kaya, "Bu aynı zamanda ifade özgürlüğü anlamına da geliyordu. Türkiye'de artık barış istemek, demokrasiyi de talep etmek anlamına geliyor" dedi. Kaya, şöyle konuştu: "Dünyanın en pasif eylem biçimini yaptık. Bir metne imza attık. Ama otoriter rejimlerde hala sözün bir kıymeti vardır. Çünkü hakikat onların amacına ulaşmasıyla engel. Hakikatin üzerini kapatmaya çalıştılar. Biz ise hakikati gördük ve söyledik. Aslında mesleğimizle de bağlantılı bir şey yaptık."
Savaşın sürdüğüne dikkat çeken Kaya, "Durmaksızın barış mücadelesini sürdürme sözünü, imzaladığımız bildirimizle vermiştik. İmzamızın arkasında durmaya devam ediyoruz" dedi. Kaya, Türkiye ve Ortadoğu'nun "Kürt sorununun demokratik çözümü ve demokratik laiklik" olmak üzere iki konuya ihtiyacı olduğunu söyledi.
'BUNU POLİTİKLEŞTİREN ERDOĞAN OLDU'
Kıvanç Ersoy, üniversite mücadelesinin cumhuriyetin kuruluşundan önce de var olduğunu hatırlattı, "Örneğin bugün cebimizdeki öğrenci akbillerinin bile bir mücadelesi var. İttihat ve Terakki döneminde iki öğrenci indirimli ulaşım hakkı için mücadelede öldürüldü", üniversite mücadelesinin tarihinden kesitler sundu.
Barış İçin Akademisyenler'in 2012 yılından bu yana çalışmalarını sürdürdüğünü belirten Ersoy, şunları söyledi: "Son imza neden bu kadar etkili oldu? Marks'ın bir sözü var. Teori kitlelerce kucaklandığında maddi güç olur. Kitlelerce kucaklanmasının koşulları vardı. Bir kere savaşın yarattığı, vicdanları rahatsız eden yıkım. İkincisi, Erdoğan'ın bizlere seslendiği konuşmadan sonra bu bildiri bir ifade özgürlüğü sorunu haline geldi. İmzaların sayısı arttı. Bunu politikleştiren Erdoğan oldu ve sonuçlarını hesaplayamadı."
Ersoy, "Barış bu kadar yakınken sözümüzü siyasallaştıracak, kitleselleştirecek şekilde konuşmaya devam edersek barış kazanacak" diyerek konuşmasını tamamladı.
Konuşmanın ardından panel, soru-cevap bölümü ile sona erdi.
kaynak ETHA http://etha.com.tr/Haber/2016/04/28/genclik/baris-akademisyenleri-biz-hakikati-gorduk-ve-soyle/

No comments:
Post a Comment